:::: MENU ::::

10 Ağustos 2014 Pazar

  
Bir ayrıcalıktır yaylacılık. Şehrin gürültüsünden ve betonlaşmış sokaklarından kurtulmak, adeta kafesten bırakılmış bir kuş misali özgür olmak bambaşka bir duygu. Bunu fiilen yaşama şansın varsa tam olarak anlatmak istediklerimi anlarsınız, yoksa pek mümkün olmaz her halde. Ben yine de çaba vermeye çalışacağım.Çukurova insanı yarım asır öncelerine kadar mayıs ayı sonlarında Toros’lara yaylalıklarına çıkarlarmış ve sonbaharın gelişi Ekim ayı sonuna kadar çam ormanlarının oksijenli havasından yararlanırlarmış. Tabi ki o zamanlar iş kaygısı, geçim kaygısı şimdiki gibi değilmiş anlatılanlara göre. Evin erkeği ekip biçmek gibi tarım işlerini köyüne gider halleder ve tekrar yaylasına geri gidermiş. Şimdi öyle mi? Her şey temelden değişti. Bir iş eline geçmişse onun nur nimet olduğunu, hayat mücadelesi gereği adeta taparcasına yakasına yapışmak durumu vakıf oldu milanyum geldi geleli. Ancak senelik izinde biraz kafa dinlendirirsin, çocuklarında ona keza sana ayak uydurmak mecburiyetindedirler. Yetişmiş çocukların varsa ayrıca bir başka tasa, kim onların kahvaltısını hazırlayacak ve işe kim uğurlayacak. Akşam iş dönüşü yine anne evin kapısı önünde beklemek mecburiyetinde hisseder kendini. Vesselam ne yaylaya hasret var, ne de yeni çağın yeniliğine. Fiyasko oldu herkesin işleri, pençesine aldı insanlığı sanayi dişlileri…  
Categories:

0 yorum:

Yorum Gönder